İlham Veren Fikirler
Prens adalarının en büyüğü olan Büyükada, İstanbul’un turistik cazibe merkezi haline gelmiş. Büyükada’da her yer mavi ve yeşil ile çevrili. Doğa adeta ziyaretçisini kucaklıyor. Bu özelliğinin yanı sıra köklü bir geçmişe de sahip.
Ada, tüm ziyaretçilerinin mutlaka uğradığı Aya Yorgi kilisesi, birçok tarihi köşk ve geçmişten kalan ahşap yapılar gibi eski yapılara ev sahipliği yapıyor. Bu yazımızda son haftalarda gündeme gelen, Büyükada’da bulunan Eski Rum Yetimhanesini ön plana çıkarıyoruz.
Rum Yetimhanesinin geçmişine dair
1898-1899 yılları arasında otel olarak planlanarak inşa edilen; ancak açılışından hemen önce Rum Cemaatine verilen bina, ahşap yapılar konusunda dünyanın en büyüklerinden biri olarak kabul görmesiyle göze çarpmaktadır.
1903 yılında Sultan Abdülhamit ve dönemin Patriği III. İoakim’inde katılım gösterdiği bir törenle yetimhanenin açılışı gerçekleşmiş.
1960’lara kadar yetimhane olarak kullanılan bina, kısa bir dönem Vakıflar Genel Müdürlüğünce kullanılarak 1964 yılı itibariyle boşaltılmış. 2007 yılı itibariyle yapı tekrar Patrikhane’ye devredilmiş.
Yapının mimarı
Bina dönemin ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury tarafından tasarlanmış. Vallaury, 19. Yüzyıl sonlarında Osmanlı mimarisine büyük katkılarda bulunmuş Fransız mimar İstanbul’daki pek çok ünlü yapının da mimarı. Pera Palas, İstanbul Arkeoloji müzesi gibi bugün hala çok sevilen yapılar Vallaury’nin kalemine ait.
19. yüzyıl sonunda Büyükada’da projenin dikkat çeken yönü ise tamamen ahşap malzemeler kullanılarak tasarlanmış olması. Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğu söylenen binanın, aynı zamanda dünyanın en çok katlı ahşap yapısı olduğu da söyleniyor. Ana ve yan bölümler olmak üzere 3 kısımda tasarlanan görkemli yetimhanenin yan bölümleri 6, ana bölümü ise 5 katlı.
Yapı, gerek ahşap kullanımı ile gerekse yeşilliklerin içinde konumlandırılmasıyla aslında tam anlamıyla ‘ağacın izinde’ bir duruşa sahip.